Yine bir yolculuğa başlanıyordu, istikamet İzmir dolaylarından İstanbul semalarınaydı. Başrolde yine ben ve yardımcı rolü Behçet’e bırakmıştım. 9-10 koltuk numaralı biletlerimizle bindik 403 Mercedes otobüsümüze. Behçet cam kenarına oturma arzusunda, gerekçesi benim uzun olmam kaynaklı rahatsız olma ihtimalimmiş.
- Olm Behçet, senden sadece 4 santim uzunum.
- Abi, boyu değil işlevi yahu.
- Bir kere benden büyüksün, iki kere ne alaka lan?
- Ahhahhaha!!! (kötü adam gülme efekti). Sen sorana ve de anlayana kadar ben oturdum bile. Buyur bu kısım koridor oluyor.
Ama bilmiyor Behçet Efendi, sinirlendiğimde ne kadar acımasız olduğumu. Hayır, cürümüm kadar yer yaksam, cürümü geniş adamım arada Behçet’i de harcayacağım. Neyse, nidaları ile oturuyorum salaklığım kaynaklı koridor tarafına.
İzmir insanı rahat oluyor. 3. kere bağırıyor host arkadaş biletli yolcu kalmasın diye. Dolu gözükmekte otobüsümüz ve gecenin bu saatine inat uğurlama ve el sallama modlu arkadaşlarla in, cin arkadaşlardan başka kimsenin aşağıda kalmadığına kanaat ediyor kaptan şoförümüz. Kapılar kapanıyor, otobüs geri viteste olduğunu belirtme amaçlı anırmaya başladığı anda, “nereden çıkıp geldi şimdi bu” sıfatlı şahıs kapıyı tokatlamak suretiyle şoförü durmaya ve kapıyı açmaya ikna ediyor. İçeri girerken hareket edileceğini duyurmayan host arkadaşa temiz bir fırça kayıp, koltuk numarasının 10 olduğunu belirterek silindir misali üstüme yürümeye başlıyor. Uzun bir tartışma ve kısa bir bilet kontrolü sonrasında “nereden çıkıp geldi şimdi bu” sıfatlı şahsın biletinin bir gün öncesine ait olduğu anlaşılıyor. “nereden çıkıp geldi şimdi bu” sıfatlı şahıs, madem yanlış otobüs ne duruyorsunuz kardeşim, söylemi ile geldiği yerlerdeki hiçliğine devam ederek yolculuktaki rolünü tamamlamanın hazzı ile otobüsten inerken, kardeşlik sıfatının çokta bizimle bir alakası olmadığına kanaat edip derin bir “ohhhh” çekiyoruz tüm otobüs ahalisi olarak. Otobüsümüzün anırması ile geri hareketimize tekrar başlıyoruz. Bu sefer tokat sesi duymadan manevra tamamlanıyor. Kaptan şoför başkası gelmeden kaçayım düşüncesi ile gaza basarken bir yandan muavin hoş geldiniz diyor, diğer yandan Behçet, nasıl oturdum ama pencere kenarına şeklinde konuları birbirine bağlıyor. Neyse deyip kendimi yola kaptırıyorum. Ne demekse artık kendini yola kaptırmak. Aslında kafamı hafif sağa uzatıp, otobüsü kaptan şoförden daha iyi kullanabileceğimin hayali yola eblek eblek bakış pozisyonunu anlatmanın daha iyi bir yolu olmalı hem ne var o tırt eden motor frenini bir ileri bir geri yapmakta diye düşünürken host arkadaş anons yapıyor;
- Koltukları dik konuma getirip servis tepsilerimizi açalım, ayrıca nereden arkadaşınız oluyorum.
Doğru aslında hammaddesi tahta bir ürünle arkadaşlık mı olur yahu, bu nasıl bir hikâyedir düşüncelerinde iken, hiçte dost canlısı olmayan host, Behçet’e soruyor:
- Çay mı, kahve mi?
- Gazoz alayım.
- Kola versem?
- Olur
- Kek mi kraker mi?
- Tost var mı?
- Soğuk sandviç var.
- Olur
Şuurlu kafamla şuursuz bir diyalogun tam ortasında kalan ben, en bilinçsiz tutumumla güdük hosttan mönü istiyorum, buyurun menünüz dönüşte uğrarım deyip yan tarafa dönüyor, ben oturduğum yerde dağılıyorum. Sonunda kek ve ekstra sütlü neskafe ikilisi ile yol almaya karar veren ben alacaklarımı alıp arkadaşım olmayan host arkadaşı yanımdan kovalayarak, koskoca koltuğumda yalnız kalmayı başarıyorum.
Bir süre sonra otobüsün telefonu çaldığında, otobüsün telefonu olduğunu fark edip heyecanlanıyoruz, sonra “niye heyecanlanıyoruz lan biz” deyip duruluyoruz. Durulmak ne demek ya?
Telefondaki arkadaş, 24 numarada oturan İstanbul yolcusu Ali ATEŞ ile görüşmek istiyor. Bunu telefondaki konuşmalardan çıkarmıyorum hayır. Bunu 24 numarada oturan bayanın;
- Ne Ali Ateş’i yahu? Ben Ayşe, bursa yolcusuyum; demesinden anlıyorum.
Gerçi Ali, Ayşe, Fatma gibi genel bir isme sahip olmak güzel bir şey olmalı ama Ayşe bu durumla pek ilgili değil, telefondaki şahısla muhatap olmayı istememekte ısrarla. Telefondaki şahıs (ki tuhaf bir isimdir) her halde yanlış aradığı kanaat edip kapatıyor telefonu. Hemen ardından telefon tekrar çalıyor ama bu sefer heyecan belirtisi göstermeksizin sükûnetle bekliyoruz, ne de olsa deneyimli yolcular olduk biz. Arayan yine telefondaki şahıs, haliyle aranan kişi 24 numaradaki Ali ATEŞ. Israr kötüdür, aşığı usandırır deyip telefon kapatılıyor tekrar ve birden bire aşağıdan bir kedi miyavlaması geliyor. Ne oluyor lan demeye kalmadan, telefondaki şahıs arayıp Ali’yi istiyor tekrardan. Şuursuz host, “Ali, kedi midir, 24’te acaba bagaj numarası mıdır?” diyerek olayları bağlıyor. Otobüsün ön yarısı, yarım olma heyecanıyla yarılıyor, arka yarısı sıfatı bön bir bakış atıyor, telefondaki şahıs sonunda bir daha aramamaya ikna edilerek, telefon kapatılıyor.